Değerli okuyucu, Osmanlı donanma tarihindeki köşe taşlarını incelediğimiz Donanmalar Çarpışıyor serisinin son bölümüne gelmiş bulunmaktayız. Bu yazıda Sultan 2. Abdülhamid döneminde Osmanlı Donanmasını ele alacağız. Tabiri caiz ise her telden bir ses çıkan bu konu oldukça karmaşık, bilgi çatışması olan ve zıt kutuplarda sert yorumların olduğu bir husustur. Bu sebeple yazıda net hüküm değil sayısal istatistikleri, mevcut durum bilgilerini ve iddialarla ilgili yorum ve bilgileri vererek neticeyi sizin yorumlarınıza bırakacağız.
Seriyi kronolojik olarak okumanızda fayda görüyorum, diğer yazılara erişim için;
- Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 1: Deryada Hilal Taktiği/ Koyun Adaları Savaşı!
- Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 2: Gölgede Kalmış Müthiş Zafer, Sapienza!
- Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 3: Barbaros Preveze’de Haçlı Avında!
- Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 4: Türklerin Akdeniz’de Son Zaferi, Cerbe!
- Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 5: İnebahtı Faciasının Görünmeyen Yüzü
- Yazı –>Donanmalar Çarpışıyor 6: Yarı Ölü Mezamorta Paşa’nın 8 Zaferi!
- Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 7: Osmanlı Donanması Çeşme’de Yok Oluyor!
- Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 8: Osmanlı Donanması İntikam Arıyor!
- Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 9: Türk Donanması Navarin’de Katlediliyor!
- Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 10: Mahmudiye Efsanesi Doğuyor!
- Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 11: Sinop Baskını ve Rus Kalleşliği!
- Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 12: Abdülaziz’in Donanma Enkazı!
- Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 13: Gemileri Çürütmek yahut Yeniden Var Etmek!

Turkısh Defence Agency sancaklarınızı toka edin, açılıyoruz!
Bir önceki yazıda ele aldığımız Abdülaziz Han’ın kurduğu donanma uzun yıllar hizmet etmişti. O dönem Sultan Avrupa ziyaretinde İngiliz donanmasından çok etkilenmiş ve Osmanlı İmparatorluğuna da benzer bir donanma kazandırma çabasına girmişti. Çok az bir kısmı Osmanlı’ya ait Tersane-i Amire kızaklarında imal edilen, çoğunluğu da Avrupa ülkelerindeki tersane kızaklarında imal edilen savaş gemileri birer birer donanmaya katılmıştı.
Klasik ahşap gövdeli ve ağızdan dolmalı toplar taşıyan kalyonlar, kadırgalar yerine zırhlı, yeni nesil kıçtan doldurmalı kamalı toplar taşıyan gemiler Osmanlı deniz kuvvetlerinin omurgası haline gelmişti. Bu yepyeni gemiler ile Osmanlı Donanması Abdülaziz Han’ın emekleriyle sayısal olarak dünyanın en büyük ilk beş donanmasından biri haline gelmişti.
Bu dev filo başta Rusya ve İngiltere olmak üzere birçok ülkeyi ürkütmüş, tehdit olarak hissedilmesine yol açmış ve agresif tutum sergilemesine yol açmıştı. En nihayetinde oluşturulan donanma herhangi bir ülkeyi çok ciddi anlamda zorlayabilecek, büyük toprak parçalarının el değiştirmesine sebep olabilecek bir güçte idi. Gelin görün ki Sultan Abdülaziz güçlü bir donanma kurmuştu kurmasına ancak yeteri kadar güçlü bir otorite kurabilmiş değildi. Başta kurduğu donanmanın tehdidi olmak üzere birçok sebepten ötürü dış kaynakların da sevki ile içerden bir darbe gerçekleştirilmişti. Darbenin başarıya ulaşabilmesi için de bin bir çaba ile kurduğu kendi donanması tarafından kıstırılmış, sarayına toplar çevrilmek suretiyle tehdit altında tutulmuştu.
Sultan Abdülaziz’in hüzünle ifade ederek katledilmesinden, şehit edilmesinden sonra kısa bir süre 5. Murat tahta geçmişti. Abdülaziz’in başına gelenlerin de etkisiyle ciddi sağlık sorunları yaşayan 5. Murat ile devam edilememiş ve Meşrutiyeti ilan etmesi gibi şartlarla 2. Abdülhamid tahta çıkartılmıştı. İşte dananın kuyruğunun koptuğu nokta burasıydı. Abdülhamid zamanının baş mabeyni Tahsin Paşa’nın ifadesiyle yerine göre ciddi tedbirler alan yerine göre de kuruntu yapan bir hakan idi. Amcası Abdülaziz’e yapılan darbeyi, darbede donanmanın etkisini hiç unutmayacaktı.

Şimdi gelelim teknolojik boyuta. Sultan Abdülaziz döneminde oluşturulan donanma zırhlı fırkateyn, korvet ve savaş gemilerinin başı çektiği dönemin en güçlü muhriplerinden oluşturulmuştu. Aradan geçen süreçte bu donanma çok büyük bir güç çarpanı olmasına rağmen ciddi hiçbir çarpışmada varlık göstermemişti. Bunun sebebi elbette gemilerle alakalı değildi. Bu yeni gemiler çok etkili olabilirdi lakin alınan gemileri kullanabilecek yetenekte ve eğitimde personel bulmak kolay değildi. Bununla birlikte Sultan her ne kadar geniş vizyonla hareket etse de hükümet ve devlet erkanı aynı tutum içerisinde değildi.
2. Abdülhamid’in tahta geçtiği 1876 yılından bir sene sonra Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında 93 harbi patlak vermişti. Bu savaş Abdülaziz Han’ın kurduğu donanmanın aslında rüştünü ispat etmesi beklenilen savaştı. Savaş hem çok çetin hem çok geniş idi. Osmanlı Donanması 93 harbine 43 küçüklü büyüklü nakliye gemisi, 15 küçük yandan çarklı karakol gemisi, 6 zırhlı fırkateyn, 8 zırhlı korvet ve monitör, 7 nehir gambotu; 16 ahşap gövdeli kalyon, fırkateyn ve korvet ile katılmıştı. Gemiler görevlerine göre 3 bölüme ayrılmıştı.

Birinci kol Hasan Hüsnü Paşa komutasında idi. Mahmudiye ve Osmaniye zırhlı fırkateynleri, Muin-i Zafer ve Avnillah zırhlı korvetleri ve Selimiye ahşap gövdeli fırkateyni kolu oluşturan filoydu. Bu kolun harekat parseli Tuna-Rumeli sahilleriydi.
İkinci kola Mustafa ve Ahmed Paşalar komuta etmişti. Bu kolda Muhbir-i Sürur fırkateyni, Asar-ı Şevket ve Necm-i Şevket zırhlı korvetleri ve 4 ahşap gövdeli korvet mevcuttu. Kol Batum-Sohum-Kerç bölgesiyle mesuldü.
Üçüncü kol ise Hobart Paşa tarafından komuta edilmişti. Asar-ı Tevfik zırhlı fırkateyni, Feth-i Bülend ve Mukaddime-i Hayr korvetleriyle bir vapur bu kola ait güçler olarak diğer iki kola destek vermek, abluka görevi icra etmekle görevlendirişmişti.
Gelin görün ki Rus birliklerinin batıdan İstanbul/Yeşilköy’e, doğudan da Erzurum’a kadar girdiği bu felaket savaşta donanma tam anlamıyla çuvallamıştı. Bir kere Abdülaziz Han’ın imparatorluğu boğazına kadar borca batırarak oluşturduğu donanma uzun süredir bakımsız kalmış ve performanstan düşmüştü. Bununla birlikte o dönem Abdülaziz Han dönemin en güncel gemilerini envantere almıştı lakin 19. Yüzyıl’ın ortasından itibaren gemi teknolojisi o kadar hızlı gelişmiş, değişmişti ki süreklilik sağlanmadığı halde modern bir gemi 10 sene içinde demode olur hale gelmişti. Abdülaziz Han tahttan indiğinden beri donanmaya ihtiyaç duyulan yatırım ve ilgi yapılmamıştı.
Bununla birlikte 93 harbinden hemen evvel dünyada torpidobot furyası başlamıştı. Dünyanın ilk torpidoları olarak bilinen Whitehead torpidoları dönemin en büyük kruvazör ve destroyerlerine nazaran küçücük kalan botlara yükleniyor, sinsice bu devasa gemileri batırabiliyordu. Deniz mayınlarının da yaygınlaşması ve Rus donanmasının bu iki yeni teknolojiyi Karadeniz’de çok etkin kullanmasıyla Osmanlı Donanması felç olmuştu.

Donanmanın yeni ve güçlü gemilerinin zayıf düşmesinin bir sebebi olağandışı hızlı gelişmeler olduğu kadar bir diğer sebebi de çeşme baskınından bu yana Osmanlı donanmasında kronik hale gelmiş eğitimsizlik idi. Gemilerin Haliçte tutulduğu dönemde gemi kaptanlarından Hasan Rahmi Paşa anılarında gemi güvertelerinde tavuk beslendiğini, tavuklara yem olsun diye sandıklarda yonca yetiştirildiğinden dert yanmıştı. Bunun yanında vakitlice gemisindeki eratı eğitime tabi tuttuğunda da padişaha jurnallenerek ispiyonlandığını ve darbe kuruntularından eğitimin engellendiğini de anlatmıştı. Gemi personelleri nadiren de olsa eğitime alındığında gerçek tüfeklerle değil tahta maketlerle, toplarda gerçek veya tatbikat mühimmatlarıyla değil teorik eğitim aldığını belirtmişti. Maaşlarını da düzgün alamayan denizciler günlerinin büyük çoğunluğunu Kadıköy kırathanelerinde geçirmekteydi.
Donanmadaki temel iki problemden biri eğitimsizlik iken biri de gemi inşası ile ilgili yatırım eksiklikleri ve iktisadi sorunlardı. Bu sorun neticesinde de gemiler modernize edilememiş, bırakın modernize edilmeyi bakımları dahi yapılmamıştı. Başta Hamidiye olmak üzere gemilerdeki Armstrong toplarının mermi yolları çürümüş ve kullanılamaz hale gelmişti. Ayrıca gemilerin makineleri ve kazanları da bu bakımsızlıktan nasibini almıştı.
Hamidiye’nin normal seyir hızı 14 mil iken mevcut durumda seyir testlerinde 6.5 milin üstüne çıkamamıştı. Mesudiye fırkateyni ise 7 mil ile sınırlı kalmıştı. Aynı şekilde Orhaniye ve Aziziye’nin de hızları oldukça az bulunmuş ve top kızakları parçalanmıştı. Aziziye’de bulunan 15 adet Alman top kızağı İmalat-ı Bahriye tarafından tadil edilmeye çalışılmış ve 15 cm’lik Krupp toplarına uydurulmaya çalışılmıştı. Tabi profesyonellikten uzak bu çaba neticesinde kızaklar ve toplar birbirine uymamış kullanılmaz hale gelmişti. Mesudiye zırhlısı düşman karşısına çıksa kullanabileceği silahlar 3 adet 15 cm’lik Krupp topu ve eski Armstrong toplarından ibaretti. Orhaniye zırhlı fırkateyni ve Mansure ahşap korvetinin top pabuçları parçalanmış ve ağır topları taşıyan tareti döndürmek imkansız hale gelmişti. Necm-i Şevket ve Hıfz-ı Rahman zırhlı korvetlerinin makine daireleri de içler acısı haldeydi, gemiler ancak 4-5 mil civarındaydı.

Savaş bitip Osmanlı tarihindeki en kötü neticelerden biri alınmıştı. Donanma İstanbul’a geri döndüğünde Sultan Abdülhamid karar vermiş ve gemileri Haliç’te zincirletmişti. Kimi iddialara göre darbe korkusundan, kimi iddialara göre de gemileri açık denizde riske edip İstanbul’u düşman donanmalarına karşı savunmasız bırakamayacağından donanmayı atıl halde koymuştu. Bu aşamadan sonra Abdülhamid donanma ile ilgili strateji belirlemek zorunda kalmıştı.
Masada iki strateji vardı. Birinci şık büyük masraflar edip donanmayı güncel ve güçlü halde tutmaktı. Bu ihtimal Osmanlı İmparatoru Abdülhamid için zayıf olan şıktı. Zira donanmayı güncel halde tutmak için çok ciddi ekonomik masraf gerekiyordu. En nihayetinde satın alınan yahut bin bir masraf ile inşa edilen gemiler 10-15 seneyi deviremeden yeni çıkan gemilere karşı keklik durumunda kalabiliyordu. Rus imparatorluk donanması devamlı güncellik için mevcut yıllık donanma bütçesini 10 yılda 3.5 milyon liradan 9.5 milyon liraya çıkartmıştı. Osmanlının batmış bir ekonomiyle bunu yapması imkansızdı. Ayrıca dev cüsseli ve müthiş masraflı büyük savaş gemileri geliştirilen yeni teknolojilerle küçük botlardan atılan torpiller yahut mayınlarla imha edilip çöp haline getirilebiliyordu.

İkinci şık ise az ama öz stratejisiydi. Evet, belki denizlere hükmedecek bir donanma kurmak zor olabilirdi. Osmanlının borca batmış ekonomisi buna müsaade etmezdi. Fakat savunma pozisyonunda görev yapacak, sadece ihtiyaçlara yönelik akıllı seçimlerle oluşturulmuş seçmece bir donanma gayet tabi mümkündü. Sultan bu ihtimale çok daha yakındı.
İkinci ihtimale yönelik strateji neticesinde Sultan 2. Abdülhamid döneminde bu stratejiye uygun gemi alımları yapılmıştı. Toplamda 120’den fazla gemi Sultan’ın hükümdarlık sürecinde satın alınmış, imal edilmişti. Bu listenin bir bölümünü örnek teşkil etmesi için inceleyebilirsiniz.
Gemi Kimliği | Üretici | Hizmet Yılları | Akıbet |
Zırhlı Savaş Gemisi | |||
Abdülkadir | Osmanlı | 1890-1909 | 1906’da İnşası durduruldu |
Turgut Reis | Almanya | 1910-1950 | Gölcük’te parçalandı |
Barbaros Hayreddin | Almanya | 1910-1915 | İngiliz denizaltısı HMS E-11 tarafından batırıldı |
Reşadiye | İngiltere | – | İngiltere tarafından el konuldu |
Fatih Sultan Mehmet | İngiltere | – | İngiltere tarafından el konuldu |
Sultan Osman-ı Evvel | İngiltere | – | İngiltere tarafından el konuldu |
Yavuz Sultan Selim | Almanya | 1914-1976 | 1976’da parçalandı |
Peyk-i Meserret | Osmanlı | 1876-1889 | 16 Eylül 1889’da Kefken Adası açıklarında battı. |
Peyk-i Nusret | Osmanlı | 1877-1904 | |
Mukaddeme-i Şerif | Osmanlı | 1876-1904 | |
Rehber-i Tevfik | Osmanlı | 1880-1904 | 1895’te motor ve kazan söküldü ve Madar-e Tevfik için kullanıldı. |
Mehmet Selim | Osmanlı | 1880-1907 | 1923’te satıldı. |
Korvet | |||
Heybetnümâ | Osmanlı | 1896-1932 | |
Zuhaf | Osmanlı-Almanya | 1896-1909 | |
Kilid Bahir | Osmanlı-Almanya | Ağustos 1914’te Basra açıklarında batırıldı. | |
Kruvazör | |||
Lütf-ü Hümayun | Osmanlı | 1896-1908 | 1921’de tamamen parçalandı. |
Feyza-i Bahri | Osmanlı | 1897 | İnşası durduruldu. |
Şadiye | Osmanlı | 1897 | İnşası durduruldu. |
Hüdavendigâr | Osmanlı | 1891-1893 | 1897’de inşası durduruldu. |
Selimiye | Osmanlı | 1891 | 1892’de iptal edildi. |
Peyk-i Şevket | Almanya | 1907-1944 | 1915’te İngiliz denizaltısı HMS E11 tarafından saldırılıp hasar gördü. 1954’te Gölcük’te parçalandı |
Berk-i Satvet | Almanya | 1907-1945 | 2 Ocak 1915’te Karadeniz’de mayına çarptı ama kurtarıldı. 1953-1954’te Gölcük’te parçalandı. |
Mecidiye | ABD | 1903-1947 | 1915’te Odessa’da mayına çapıp battı, Ruslar tarafından çıkartılıp Almanlarca geri alındı. |
Hamidiye | ABD | 1904-1947 |
1964’te hurdaya satıldı. 1966’da tamamen parçalandı. |
Drama | İtalya | 1912’de İtalyan hükûmetince el konuldu. | |
Midilli | Almanya | 1914-1918 | İmroz Baskınından dönerken mayına çarpıp battı. |
Muhrip | |||
Samsun | Fransa | 1907-1932 | İngiliz denizaltısı HMS E11 tarafından batırıldı. |
Yarhisar | Fransa | 1907-1915 | Yalova açıklarında İngiliz HMS E11 denizaltısı tarafından torpillenerek batırıldı. |
Taşoz | Fransa | 1907-1932 | 1949’da Gölcük’te parçalandı. |
Basra | Fransa | 1907-1932 | 1949’da Gölcük’te parçalandı. |
Muavenet-i Milliye | Almanya | 1910-1918 | 12-13 Mayıs 1915 gecesi İngiliz zırhlısı HMS Goliath ‘ı batırdı. 1953’te hurdaya ayrıldı. |
Yadigâr-ı Millet | Almanya | 1910-1917 | 10 Temmuz 1917 gecesi İstinye’de İngiliz uçakları tarafından batırıldı. |
Numune-i Hamiyet | Almanya | 1910-1918 | 1918’de İmroz Baskını’nda görev aldı. 1953’te hurdaya ayrıldı. |
Gayret-i Vataniye | Almanya | 1910-1916 | 1916’da Varna açıklarında karaya oturdu. Teçhizatı kaldırıldıktan sonra havaya uçuruldu. |
Denizaltı | |||
Abdülhamid | İngiltere | 1888-1910 | İlk torpil atan denizaltıydı. Haliçte söküldü. |
Abdülmecid | İngiltere | – | 1921’de söküldü. |
Müstecip Onbaşı | Fransa | 1908-1919 | 1919’da iade edildi. |
Torpido istimbot | |||
Burhaneddin | Fransa | 1885-1902 | 1909’da müzayedeyle satıldı. |
Tevfik | Fransa | 1885-1902 | 1909’da müzayedeyle satıldı. |
Mecidiye | Osmanlı | 1889-1902 | 1909’da müzayedeyle satıldı. |
Eser-i Terakki | Osmanlı | 1890-1902 | 1909’da müzayedeyle satıldı. |
Nimet | Osmanlı | 1893-1902 | 1909’da müzayedeyle satıldı.. |
Şanaver | Osmanlı | 1993-1902 | 1909’da müzayedeyle satıldı.. |
Timsah | İngiltere | 1887-1903 | 1909’da müzayedeyle satıldı |
Şemşir-i Hücum | Fransa | 1886-1896 | 1909’da müzayedeyle satıldı |
Torpido bot | |||
Pervın | Almanya | 1890-1909 | 1909’da müzayedeyle satıldı. |
Seham | Almanya | 1890-1911 | 21 Nisan 1901’de Beyrut’ta kazan patlamasının sonucu battı. |
Hamidiye | İtalya | 1902-1911 | 1911’de Reşadiye’de İtalyan muhrip tarafından batırıldı. |
Abdül Mecid | İtalya | 1902-1929 | 1918’de Draç torpido botu ile Tekirdağ açıklarında çarpıştı. 1935’te parçalandı. |
Alpagut | İtalya | 1904-1912 | 1912’de Reşadiye’de İtalyan muhrip tarafından batırıldı. |
Antalya | İtalya | 1906-1912 | Yunanistan tarafından ele geçirildi. |
Urfa | İtalya | 1906-1908 | 1908’de Selanik açıklarında battı. |
Ankara | İtalya | 1906-1912 | 1912’de Beyrut’ta İtalyan savaş gemisi tarafından batırıldı. |
Tokad | İtalya | 1906-1913 | Yunanistan tarafından ele geçirildi. |
Kütahya | İtalya | 1907-1924 | 14 Eylül 1916’da Karaburnu’nun kuzeyinde mayına çarpıp battı. |
Musul | İtalya | 1907-1929 | 1936’da parçalandı. |
Demirhisar | Fransa | 1907-1915 | Birleşik Krallık gemilerince tahrip edildi. |
Sultanhisar | Fransa | 1907-1928 | Avustralya’ya ait AE2 denizaltısını top ve torpido taarruzları ile batırdı. 1935’te parçalandı. |
Hamidabad | Fransa | 1907-1917 | 1917’de Rusya İmparatorluk Deniz Kuvvetleri’ne bağlı muhrip tarafından batırıldı. |
Görüldüğü üzere tabloda 2. Abdülhamid devrinde birçok sınıfta çok sayıda gemi alınmış ve imal edilmişti. Bu dönemde donanmaya girdi çıktı yapan 120+ gemi olduğundan tamamı tabloda verilmemiştir. İstatistik olarak toplamda 12 adet zırhlı savaş gemisi, 3 zırhlı korvet, 11 Kruvazör, 8 Muhrip, 3 Denizaltı, 8 Torpido istimbot, 32 Torpidobot, 43 Gambot, 2 Nehir Gambotu, 8 Mayın dökme gemisi ve muhtelif sayıda vapur, mayın arama gemisi, karakol gemisi, römorkör vb gemi tedarik edilmiştir.

Donanma envanterine görüldüğü üzere ciddi alımlar gerçekleştirilmişti. Savunma yapmaya yönelik torpil ağırlıklı gemiler bu dönemde tedarik edilmişti. Bununla birlikte Abdülaziz Han döneminde alınan gemilerin küçük bir kısmında modernizasyon faaliyeti de gerçekleştirilmişti. Modernizasyona tabi tutulmayan çok sayıda gemi ise sökülmüştü. Sökülerek satılan gemiler arasında üzülerek hatırlamak gerekir ki efsane gemimiz Mahmudiye Kalyonu da vardı.
Yeni alınan gemiler Abdülaziz Han dönemi kurulan donanmanın aksine seçilmiş bir stratejiye dayanıyordu. Düşük bütçe sayıca fazla, nitelik bakımından en üst seviyede gemilerle filolar oluşturulmasını imkansız kılmıştı. Bu sebeple çok maliyetli olan donanma kurma konusunda padişah daha ucuz yollu filolarla mevcut durumu korumayı seçmişti.
Çoğunluğu tarih sahnesine yeni yeni giriş yapmış torpidoları ana silah olarak kullanan torpidobotlardan oluşan bu yeni donanma sığ sularda, adalarla dolu Ege gibi denizlerde fazlasıyla etkili olabilmekteydi. Osmanlı Donanması da torpidobot konusunda uzmanlaşmak için sık sık tatbikat yapar hale gelmişti. Her senenin yaz ayları Osmanlı donanmasına bağlı torpidobotların İzmit körfezinde talim ettiği dönemdi. Tatbikatlarda torpil ateşlemeleri, ışıldak, hedef mesafe, harekat manevraları ile ilgili çalışmalar yapılırdı. Bu talimlerle Osmanlı personelleri savaş dönemi harp düzenini öğrenirdi. Personele hücum esnasında düşman harp gemisine nasıl yaklaşılması gerektiği öğretilirdi. Makinelere fazla güç verilmeyip ışıldaklar kapalı vaziyette düşmana sokulmak ve gerekli atış taktikleri gibi eğitimlerde ustalaşmaları beklenirdi. Yeni stratejiye uygun gemiler alınmış, ve bu stratejiye uygun talimlerle maksimum verim elde edilmeye çalışılmıştı.

Peki envantere alınan gemiler ne kadar etkin olabilmişti? Osmanlı İmparatorluğu o dönem savaşlarla kavrulurken Yunan-Türk savaşı da patlak vermişti. Bu donanma da aslen kendini ispat etmek için bir fırsat bulmuştu. Yunan hükümeti savaştan önce ciddi güç çarpanı oluşturacak gemiler satın almıştı. 1889-1902 yılları arasında Fransa’dan 4800 tonluk Hydra sınıfı kıyı savunmaya yönelik Hydra, Spetsai ve Psara isimleriyle donanmalarına 3 zırhlı satın almışlardı. Bu zırhlı gemiler 17 deniz mili hıza ulaşabiliyor ve 270mm çapında bataryalarıyla ciddi gemilerdi. Hele de bakımsız haldeki Osmanlı gemilerinin 7-8 mil ortalama hızı göz önüne alınırsa…
Bu gemiler Yunanistan’ın Ege denizindeki hakimiyetinde önemli rol oynamıştı. Bununla birlikte Yunan donanması 1897 yılında savaş başladığında hazır değildi. Osmanlıya karşı herhangi bir taarruz planları dahi oluşturmamışlardı. Osmanlı tarafında ise bakımsızlıktan çürüyen gemilerin yanında yeni tedarik edilmiş gemiler vardı. Bu sebeplerle Yunan donanması Osmanlı’ya karşı Preveze sahillerini hafif bombalamak dışında pek de faal olamamıştı. Göz önüne alınabilecek en büyük başarısı ise Volos ve Selanik arasındaki sahil hattına sahip olmak ve Osmanlı vapurlarından bazılarına el koymak olmuştu.

Osmanlı donanması tarafında ise her ne kadar yeni gemiler görev yapabiliyor olsa da donanmanın vazgeçilmezi zırhlı savaş gemileri ve fırkateynlerin hali içler acısıydı. Savaş için sefer emri verildiğinde Haliç’te uzun yıllardır demirli bekletilen gemiler harekete geçmişti. Öyle ki yıllardır donanmayı hareket halinde görmeyen halka da moral olması için insanlar boğaz kıyılarından donanmayı izleyecekti. Şanlı bir geçit töreni olması planlanmıştı. Eski toprak denizcilerin süre zarfında terhis olup yeni askerlerin gelmesi, bu askerlerin de teorik, yazılı eğitimden başka pek de talim görmemiş olmasından ötürü birçok sorun yaşanmıştı. Bu askerler denizciydiler belki ancak hayatlarında ilk defa bu dev gemileri kontrol edeceklerdi.
Hazırlıklar yapıldı ve marş basıldı. Gemiler yıllardır kullanmadıkları motorlarını çalıştırdı ve sesleri Haliç’te gürledi. Fakat ciddi bir sorun meydana gelmişti. Motorlarını çalıştırdığı anda Mesudiye zırhlısının 8 kazanından 3’ü patlamıştı! Bununla da sınırlı değildi, Hamidiye’nin kazan dairesi de su almıştı. Bu hal içinde donanma harekete geçti ancak denizci erata tek tip kıyafet dahi giydirilmemişti. Disiplinsizlik göze çarpıyordu. Planlamaya göre donanma Yeşilköy feneri açıklarında zırhlı duba etrafında toplanacak, ardından Çanakkale’ye doğru gidecekti. Gerek personelin eğitimsizliğinden gerek gemilerin bakımsızlığından ve ekipman eksikliğinden başlayan yağmurda yönlerini kaybetmişlerdi. Hamidiye planlanandan çok uzakta Lapseki’ye gidivermişti. Gemilerin toplanma noktası olarak tayin edilen zırhlı duba ise aradan günler geçtikten sonra İmralı açıklarında bulunmuştu.
Akabinde gemiler top atışı yaparak savaş öncesi tatbikat etmişti. Fakat yıllardır ateşlenmeyen toplar ilk ateşlemeyle tahrip olmuştu. Yarılan namlular, kırılan kızaklar ve sürgü arabaları… Gemiler Lapseki’de limana can havliyle girmişti. Hamidiye’nin su alan kazan dairesindeki suyu tahliye edecek pompalar da olmadığından kovalarla günler süren çalışma ile boşaltılmıştı.
Zırhlılardan birinin kumandanı Hafız Hüseyin Bey bu gemilerle savaşa girmenin Osmanlı milletine ihanet olacağını rapor olarak belirtmişti. Ne var ki donanma konusunda başta padişah akabinde hükümetin haddinden fazla ilgisiz tutumu karşısında gemi komutanları birer birer istifa etmeye, gemileri komutansız bırakmaya başlamışlardı. Yeni gemiler vardı ancak gemileri idame edecek eğitimli personel yoktu. Daha da ötesinde artık o gemileri ve personelleri komuta edecek komutanlar da yoktu. Evet, Osmanlı donanmasının ağır zırhlı parçaları bırakın savaşa girmeyi savaş yolunda saf dışı kalarak limana sığınarak ancak sağ kalmıştı. Bu olay aslen Abdülhamid Han’ın kendisine miras kalan donanmayı çürüttüğüne dair iddialara temel oluşturmaktadır.
Bu yazıda es geçilemeyecek bir husus daha vardır. Açıkça mevcut donanma bakımsızlıktan, askerler eğitimsizlikten muzdarip olsa da teknolojik anlamda torpiller üzerinden inşa edilen yeni donanma güncel teknolojilere de açıktı. Bunun en net delili de denizaltılarımız idi. Genel kanı Abdülhamid ve Abdülmecid denizaltılarının Türk mühendisler tarafından inşa edildiğidir. Aslında bu bilgi yanlıştır. Hatta Osmanlı’nın denizaltı sahibi olma süreci politik bir hamledir.

Yunanistan, İngiliz Vickers Shipbuilding and Engineering şirketi tarafından geliştirilmiş Nordenfelt-1 denizaltılarından satın almıştı. 9.000 liraya satın aldıkları bu denizaltı hiçbir üllkede emsali görülmemiş şekilde 8 saat kadar suda kalabilmekte ve 1 torpido ateşleyebilmekteydi. Şirket de sözün özü Osmanlı’ya Yunanistandaki sopayı göstererek denizaltı almaya ikna etmişti.
Bu süreçte aynı şirketten iki denizaltı alınmıştı. Tanesi 11.000 sterlin kıymetle ödemesi hazine-i hassa yani padişahın şahsi hazinesinden karşılanmak ve 2.5 ay zarfında teslim edilmek üzere iki denizaltı sipariş edilmişti. Nordenfelt-2 tipi bu denizaltılar 5 mürettebat tarafından kontrol edilmekteydi. İki adet 15 kadem uzunluğunda Whitehead torpidosuna, bir adet pusluk ve iki adet Nordenfelt topu ile donanmıştı. Gemiler İngiltere tersanelerinde imal edilip parçalar halinde İstanbul’a getirilmiş, Taşkızak tersanesinde birleştirilerek suya indirilmişti. 1888 yılında yapılan tatbikatta Abdülhamid denizaltısı Sarayburnu açıklarında dalmış, akıntıya karşı Üsküdar’a ilerlemiş, demirli haldeki hedef pozisyonundaki bir gemiyi torpil ile batırmıştı. Bu olayla birlikte tarihte torpido ile gemi batıran ilk denizaltı olma unvanını elde etmişti. Gelin görün ki bu denizaltılar her ne kadar suya dalabilse, su altında kalıp ilerleyebilse ve hatta torpil ile gemi batırabilse dahi açık denizlerde düşmana karşı kullanılmak için çok ilkeldi. Bu iki denizaltı da diğer birçok gemi gibi Haliç’te terk edilmiş, çürüyüp gitmişti.

Sultan Abdülhamid döneminde oluşturulan donanma Yunan harbinde kullanılmış olsa da ileri ki zamanda Trablusgarp savaşı, Balkan savaşları da bilhassa 1. Dünya savaşında kullanılmıştı. Bu gemilerin önemli kısmı da Cumhuriyet döneminde Türkiye Cumhuriyeti devletinin donanmasını da oluşturacaktı.
Sultan Abdülhamid’in donanma stratejisi hakkında Fransız tarihçi François Georgeon’un konuyla alakalı ifadesi şöyleydi.
“İddiaya göre sultan, bir savaş gemisinin Yıldız tepesini ve sarayı bombardıman edeceğinden çekinmektedir. Bu bahane saçmadır tabii ki. Abdülhamid’in bahriyeye daha az önem vermesi, bütçe sorunlarından ve stratejik tercihlerden kaynaklanır. Sultan pahalı bir gemi yapım programına atılmaktan vazgeçer ama deniz savunmasını da bir kenara itmez. Bahriyeyi torpiller, mayınlar, sahil korumayı sağlayan sabit bataryalarla donatır. 93 Harbi’nde Rus donanmasından çok üstün olan Osmanlı donanmasının torpil ve mayın korkusuyla felç olduğunu fark etmiştir. Benzer araçların ve sabit müstahkem mevkilerin kullanımına dayalı aynı savunma stratejisini o da benimseyecektir. Krupp topları satın alınarak Çanakkale Boğazı savunması güçlendirilir; öyle ki daha 1890’larda İngiliz askeri uzmanları (Çanakkale’deki) bu mevzilerin ele geçirilemeyeceği yönünde görüş belirtirler. Abdülhamid’in tercihinde esas ağır basan yan, stratejik bakış açısı olmuştur. Abdülhamid’in piyadeyi bahriyeliye, demiryolunu denizyollarına, müstahkem mevkileri kruvazörlere, kara kuvvetlerini deniz kuvvetlerine üstün tuttuğu açıktır. Müstahkem mevkilere ve iç iletişime, özellikle de demiryolları ve telgrafa verdiği önem buradan kaynaklanır.”

Bu husus çok tartışılan bir konudur. Şu aşamada konuyla alakalı üstünkörü de olsa bilgi sahibi oldunuz. Sultan 2. Abdülhamid’in strateji seçimindeki tercihleri, donanma vizyonunun başarısı hakkında görüşlerinizi yorum olarak muhakkak belirtiniz. Sizce Abdülhamid Han donanmayı çürüten bir padişah mıydı? Yoksa mevut şartlarda elinden gelenin en iyisi bu muydu?
Evet, aylar evvel başladığımız Donanmalar Çarpışıyor yazı dizisinin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bir çok uzmanın akademik kitapları ve web ortamındaki açık kaynaklardan faydalanarak oluşturduğumuz bu seri umuyoruz ki Türk denizcilik tarihine dair açıklayıcı ve faydalı bir eser olmuştur. Milli mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti denizcilik tarihi ayrı bir dizi olarak ele alınacaktır. Kendinize iyi davranınız…
Elinize sağlık
teşekkür ederiz.